30.06.2010

Şu sesi hiç duymasam?


Herkesin gıcık olduğu standart seslerden bahsetmiyorum. Duvara sürülen tırnak sesi, tabağa sürülen bıçak sesi, korna sesi, araba alarmı, bebek ağlaması, elektrikli süpürge vs... Onlara gıcık olmak normal. Herkes olur. Hatta ben bunları çok da kaale almadan yaşayabiliyorum, gayet "amaaağn bana ne" diyebiliyorum. Benim kendi gıcığım, kimsenin duymadığı, fark etmediği, söylediğim zaman da "oha manyak mısın, onu mu duyuyosun" dedirten şeyler. Manyağım evet. Ses konusuna hassasım demek ki, napiym öyle doğmuşsam?! Kimisi dokunmatik doğar, kimi görsel, kimi de işitsel. Yapacak bişey yok.

Ayrıca güzel sesleri / müzikleri arayıp bulayım, dinlediğim güzellikleri size yayayım derken (al şekerim sen bu tarzı seversin diye az amme hizmeti yapıp kaset-cd-mp3 dağıtmadık) iyi hoş da, güzel olmayan sesleri duymayayım derken mi hoş değil? Yook yeeaa...

Top 5 sıralamam şu şekil:

1- Aşırı tiz kadın sesi

Dayanılır gibi değil. Vakti zamanında koroda altoyken bile sopranolar esas melodiyi söylerken kulak tıkayasım gelirdi kimi parçalarda. Ergenlik yaşlarındayken yanımda yamacımdaki kızların sesi cici cici kız sesiyken benimki hör hör çıkınca üzülmüştüm "allaam benim niye ince, narin, kız gibi bi sesim yok" diye ama şimdi yatıp kalkıp şükrediyorum o sese...
Hatta ortaokul müzik hocam "oklava gibi kızsın ama sesin/nefesin kuvvetli maşşallah" demişti. O zaman "hmm iyi bişi demek ki" demiştim. Duvara sürülen tırnak sesini dinlerim, tabağa sürtünen çataldan huylanmam ama sağdan soldan "viiiyyyk" diye hem ince hem de yüksek perdeden ciyaklayan bi kadın sesi gelmeyegörsün, tiken tiken olurum, o derece.

2- Ağız şapırtısı

Her nevi ağız şapırtısı. Korkunç. Yediği şeyin tadını iyice çıkarmaya çalışan, "yeme" eyleminden aşırı bir haz alan insanlar yapıyor gibime geliyor. Kendim yemeye düşkün olmadığımdan bilemiyorum tabii, nasıl bir histir. Ama ille şapırdatman gerekmez di mi canım kardeşim? Böylelerine şapırdatma dediğimde "ay amaan onu mu duydun" demeyiniz please. Geğirmek, gaz çıkarmak nasıl görgüsüzlükse, nasıl uluorta bunları yapmıyosanız, çiğnediğiniz şeyi de ağzınızın içinde tutunuz. Karşında benim kadar samimi olduğun bi insan değil de yeni tanıştığın, hatta mesela etkilemek istediğin bi karşı cins olsa ööyle rahat rahat "mıçmıç" edebilecek mi ağzın, yoksa daha dikkatli, sessiz sessiz mi yiyeceksin? Ha? Sorarım..

2.1. Ciklet çiğneme sesi (cak cak cak, ağız açık). Hatta ağzın içinde çıtınk çutunk diye minik baloncuklar patlatma sesi. Teknik beceri resmen, denedim yapamadım.
2.2. Sinemada patlamış mısır yeme sesi. Fazladan açıklama yapmaya gerek var mı?
2.3. Elma, armut gibi meyveyi ısırarak yeme sesi. Hele ofis gibi ortamlarda. (Elinde
elma ile ofiste ıssız bi köşe arayıp 'kimseyi rahatsız etmeden yiyecek yer bulamadım yahu' diyen duyarlı eski iş arkadaşıma selam olsun. Adamcağızı öpesim gelmişti oracıkta gözyaşları ile!)
2.4. Yine ağız açık cips yeme sesi. İlk ısırığı "kııuurrt" diye sesli yapmak keyifli oluyor heralde de... Bütün bi paket cipsi ağzın açıkken yemesen? (Film izlerken cips yiyişine ters ters baktığımda 'ama ağzımın içinde yiyorum cipsi daha napiiyym' diyen kankama da selam olsun:P ).

3- Ergen erkek çocuğu sesi

Sırf bu yüzden oğlum olmasın diyorum da başka bişey demiyorum. Zira ergenlik çağına gelince kendisini yatılı okula göndermek zorunda kalıcam. Yani yapacak bişey yok, o aşamadan geçecek her erkek evladı biliyorum ama o ne dengesiz, ne inişli çıkışlı ve çatlak bi ses, ne acayip bi dönemdir yarabbim?! Bi de üzerine standart ergen asabiyeti, isyankarlığı eklersen oooh tam ziyan.

4- Beş saniyeyi geçen çay karıştırma sesi

"Eridi o şeker kardeşim alooooooo!!Bi saattir boşa karıştırıyosun, kafan nerde, sen nerdesin, uyudun mu? Dünyadan çay karıştırgacına, hişt!" diyerek eline vurulası insanlar var hayatta.

İnce belli bardak güzeldir, iyi demli bi çay gibisi yoktur. Günün her saati çay içmeye varım. Hatta sabah işe giderken balkonun tekinden gelen hafif bi şıngır şıngır sesi pek cicidir. İnsanın gidip tanımadığı o balkon ailesiyle kahvaltı ve sohbet edesini getirir. Fakat burnumun dibinde bir çayı 10 dakika karıştıran insana da o kaşığı yutturasım gelir! O kadar. (Ah rahmetli Hidayet dedem, sen yaptın beni böyle. Kaşığını bardağa temas bile ettirmeden sakin sakin karıştırır, 3 hamlede erirtirdi şekeri).


5- Komşulardan gelen maç sesi

Artık komşun hangi takımlıysa, ona göre yandın. Biri Fenerli öteki Cimbomluysa ayrı yandın, iki kere beynin şişer. Hepsi Cimbomluysa bu da ayrı eziyet, dolby surround system dinlersin artık maçı alt komşu + üst komşu + sağdaki + soldaki oooh yandan yandan!.. Ve hatta karşıki Cafe'den. O da 4 + 1inci hoparlör oluyor sanırım :)
Hiç futbolla alakası olmayan ben bile ilk 11'i sayacak hale gelebiliyorum sezon sonunda komşular sağolsun...


Şimdilik ilk 5'im budur. Daha da devamı var. Bi 5'li paket daha yapıcam. Dedim ya, "pu konuda hassasum".

10.06.2010

Hö? Kuşağı


Yeni bir telefon aldım, eskisinin canı çıkmıştı artık. Yurdum insanının ayranı olmaz içmeye, iPhone'la gider gezmeye, sen hala şu kazmasal alete sadakat taslıyosun diyerek kendimi ikna ettim. IPhone insanı değilim, dokunmatik ekranlı hiç istemiyodum ama her zamanki gibi 7285 saatlik ince araştırmalar (fayda maliyet analizi, renk, tasarım, ağırlık, işlev, ot, çöp analizi...) neticesinde dokunmatik ve musikişinas bi alette karar kıldım, gayet içime sinerek...

Gel gör ki telefonla üç gün bakıştık!.. Dördüncü güne girerken bi silkindim. Eeeh diyip taktım sim kartı alete. Şimdilik sadece arama yapıp aramaya cevap verebiliyorum :) Bi mesajı yazıp göndermek de yarım saat alıyor. Sonra daha ne işlevleri varsa keşfederim artık. Ama itiraf edeyim, bi çekindim resmen aletten. Ebeveynlerimizin kuşağı cep telefonuyla ilk tanıştığında nasıl hafiften bi çekindilerse öyle hissettim, bunca yıldır kullanmama rağmen!..

Eskiden böyle değildim aslında. Alet edavata ilgiliydim, çabuk keşfederdim. Eve gelen her yeni zımbırtının kılavuzunu açar okur öğrenir, evdekiler şunu nasıl yapıcaz dediğinde kah kılavuzla, kah dürtükleyerek çözüverirdim... Şimdi üşeniyor muyum, gözümde mi büyütüyorum karar veremedim..

Neyse. Kendimle uğraşıp uzatmayayım da tümevarayım: Bizden sonraki nesil daha bir elinden emziği bırakmadan öteki eliyle mouse tuttu. Bizden önceki nesilse torun torba yaşına gelince ancak tanıştı cep telefonuyla, bilgisayarla.

Biz? Hem o hem o. Ya da, ne o ne o. Ne Asyalı ne Avrupalı ama aslında hem Asyalı hem Avrupalı "yalnız ve güzel ülkem" gibi arada kalmış bir nesil. Kimi kaynaklara göre X Kuşağına giriyoruz, sınırdan. Kimine göre hiçbirine. Bence de hiçbirine girmiyor olabiliriz aslında. Hatta kendimce "Hö? Kuşağı" demek istiyorum biz 79'lulara... Haydi +- 1 yılı da alayım hatrınız için.
(Kuşakları merak eden açsın internetten baksın lütfen, onu da yazarsam padişah fermanına döner burası. Baby Boomers ile başlar, X, Y, Z Kuşakları ile gider...)

Arada kalmış derken durumu dramatize edip olumsuz bakmıyorum aslında. Kıyısından teknolojiyi yakaladık, evrimini gördük. Evde kocaman bir teypten dinlerken kasetleri, walkman’imiz oldu İETT otobüslerinde, okul servislerinde. Çantamda ağırlığımca yedek kalem pil taşıdım, biter de maazallah müziksiz kalırım diye. Oradan Discman’e zıpladık, amman zıplatmayalım ki CD’mizi çizmesin diyerek.. Ömrü çok sürmeden MP3 çalarlara geçtik kapasitesince ağırlığı olan. Tabii müzik odaklı bi kişilik olduğumdan, onu baz alıyorum. Yoksa evrim süreci her yoldan anlatılabilir. Commodore 64’ü var bunun, ne bileyim tüplü siyah beyaz televizyonu var, transistörlü radyosu var, var da var…

Hoşuma gidiyor nitekim benim bu arada kalmışlık - en azından teknolojik açıdan. Ne bizden öncekiler kadar ödümüz kopuyor ve uzağız, ne bizden sonrakiler kadar bağımlıyız.

İstersek internetten gazete okuyup, istersek haftasonu gerçeğinden bir gazete alıp elimizde kahveyle haftasonu eki keyfi yapabiliyoruz. Alışverişimizi mağazadan DA yapabiliyoruz, sanal marketten DE, hangisi işimize gelirse. Taşınabilir ve bir sürü parça sığdırılabilir olduğu için i-podla Mp3 DE dinliyoruz, benim gibi ekstra meraklısı arşiv olsun diye hala CD DE alabiliyor. Arkadaşımızla dışarıda/evde buluşup iki çift laf DA edebiliyoruz, görüşemediğimiz hallerde internetten ya da cepten DE erişebiliyoruz. Dijital makinelerle bir gezide 850 fotoğraf çekip, bakıp bakıp eğlene-DE-biliyoruz, eski foto albümlerimize bakıp nostalji DE yapabiliyoruz, hatta dijitalleri bastırıp çerçeveleye-DE-biliyoruz. Bizden bir önceki nesli DE anlayabiliyoruz bir sonrakini DE...

Yine de arada bir ikisine de "Hö?" diyebildiğimiz için bu ismi uygun gördüm. Yeğenimin mesajına sesli harfleri ekleyemediğim için anlayamayıp "Hö?" dediğim de oldu, arkadaşımla telefonda konuşurken "telefon bir iletişim aracıdır, acil durumda kullanılır evladım kısa kes" diyen anneme "Hö?" dediğim de... Ben memnunum bu kıvamdan şahsen, her iki uçta da olmak istemezdim. Başka benim gibi hisseden var mı? Hö?