10.01.2012

Kalemtraştaşıyanlardan mısınız, kalemtraştaşıtanlardan mı?


İlkokulda bizim bir Ebru vardı.. Bir de Ayça.. En sert öğretmenlerden biri, haldır haldır not tuttururken Ayça’nın kurşun kaleminin ucu potlaşır ve “Kalemtraşı olan var mııaa?!”diye ortaya höykürüp, bir yandan yazmaya devam ederdi.. O sırada Ebru durur, yazısını bırakır, kalemliğinden çıkardığı kalemtraşı çapraz sıradaki Ayça’ya uzatırdı. “Bende var, al”... “Şşşt alsana”... “Ay Ayçaaa alsana kızım yaa!..” Fırt fırt fırt... Ayça yazardı, fırt fırt fırt... Tek bir kelime kaçırmadan.. Sonra öğretmen bir es verecek gibi olursa zahmet edip alırdı, açardı kalemini. Garibim Ebru o sırada yazamadığı 3 cümlesine mi yansın, sağdan soldan tamamlamaya mı çalışsın, Ayça’ya mı kendine mi kızsın bilemezdi... Ayça asla kalemtraş taşımaz, Ebru daima taşırdı. Eminim şimdi kazık kadar olduklarında da, pek bir şey değişmemiştir, biri “kalemtraştaşıyanlar” liginde, diğeri “kalemtraştaşıtanlar” liginde koşup gitmektedir.

Kalemtraştaşıyanlar saftır, iyi niyetlidir, tedbirlidir, kuralcıdır, yardımseverdir.. Bunlardan ya biri, ya birkaçı ya da hepsidir..

Kalemtraştaşıtanların kimisi özünde iyi niyetli ama savsak, savruktur, arada bir taşıdığı da olur, ama çoğu zaman unutur - ki bunlar yazımızın konusu değil. Kimisi ise bildiğin art niyetli, çakal denilesi, kendini “açıkgöz” addeden tiplerdir. Kalemtraşın pahalı olması, ya da çantada yer kaplaması değildir dertleri.. Yani katlanacakları maddi ve/veya manevi külfet aslında bir hiç olabilir.. Umurlarında bile olmayabilir. Ama “enayi miyim ülen ben, bir yapan nasıl olsa bulunur” hinliğidir onlara kalemtraş taşıttırmayıcı motivasyon. Ömür boyu en çok şu cümleleri kurarlar, en yüksek perdeden ve sıklıkla: “Ben kendimi ezdirmemm... Aaa haksızlığa hiç gelemem.. Hoop hemşerim biz enayi miyiz?”.. vb. Etrafındaki insanları da kalemtraşlarını taşıttırabileceklerinden seçerler. Açılacak kalemleri olduğu müddetçe onlara sevgi ve ilgi gösteriyormuş gibi davranır, kalem ortadan kalktığı ya da karşıdan bir direnme sezdikleri an, yazı yazdıkları hızla, 'fırt' diye sırtlarını dönüverir, arayı soğuturlar.

Kalemtraştaşıyanlar da büyüdükçe ikiye ayrılır. İlk grup hala aynı şekilde taşımaya devam edip, daha sık mızmızlanmaya başlamış, ama zerrece değişememiştir. Hayatın ve insanların onlara ne kadar haksızlık ettiğinden dem vurur, kah ağlar kah kızarlar.. Muhtemelen kalemtraşını taşıdıkları bir tipin yörüngesinde, simbiyotik bir şekilde yaşamaktadırlar. Diğer grup zamanla kalemtraşını ikram etmesini hak edenlerle etmeyenlerin ayırdına varmış, ona göre tavrını belirlemiş, mızmız değil, nispeten ‘cool’ olabilenlerdir. Yapabilecekleri en büyük çakallık da budur zaten: Cazgır veya mızmız değil, cool olmak, hak etmeyen cingözlere o kalemtraşı uzatmamak! Fakat asla ve asla kalemtraştaşıtanlar ligine transfer olamaz, kendisi cümleyi yazarken karşısındakine cümleyi kaçırttıran insan olamazlar. Olmazlar.

Şimdiii... Alalım bu Ebru ile Ayça’yı (uydurdum zaten isimleri), yerine koyalım bakalım etrafımızdaki Tuğçe’leri, Buse’leri (bunları da uydurdum ha). Kalemtraşı da alalım, herhangi bir iş, zahmet, külfet, çaba, efor, maddi manevi ne gelirse aklımıza, onunla değiştirelim.. Anladınız siz onu...