3.05.2010

Düşe kalka...


İspanyol Filmleri haftasıydı. Bir film izlemiştim. Cosas que hacen que la vida valga la pena - Hayatı Yaşanır Kılan Şeyler

Eğlencelik, çok kahkaha attırmasa da gülümseten naif bir filmdi. Orta yaşlı, orta halli bir kadınla adamın rastlaşmaları, aşık olup olamama arasında gidip gelmeleri, saçmalamaları, daha çok adamın saçmalaması... Adam mütemadiyen düşüyordu, ya tökezleyip kapaklanıyordu yere, ya da bayılıyordu olur olmaz yerde. Şak diye kapı ağzında, yol ortasında, yere yapışıyordu..

Neyse. Filmin ortalarında bir yerde şöyle bir diyalog geçmişti:

Hortensia (kadın): Neden sürekli düşüp duruyorsun?
Jorge (adam): Çünkü her seferinde yeniden kalkıyorum.

Gülümsemiştim o an inceden. Gel zaman git zaman unutmuştum tabii filmi de, repliği de. Geçenlerde vapurda aklıma geliverdi!.. Dan diye. Ya da ben dan diye, sebepsiz zannediyorum ama bir şeyler tetikledi, beynimin dip köşesinden çıkıp geldi replik. Sürekli takılıp takılıp düşen insan evlatları... Ya da tökezleyen...

Acı eşiği gibi düşmeye tepki de farklı herkeste. Doğuştan gelen bir şey midir, yetişmeyle mi kazanılır bilemem, bilim insanları, psikologlar incelesin. Ben gördüğümü tespitler kaçarım. Kiminin eline toplu iğne batsa yaygarayı basar, başına yedi düveli toplar, ambulanslar seferber olur. Kiminin kafasına balyoz iner canı çıkmak üzeredir, ama gıkı çıkmaz. Acı eşiği yüksektir. 'Düşme' eşiği de böyle sanki...

Düşen var, hemen kalkar. Resimdeki gibi, tökezlemeyi de düşmeyi de dansın, "hayatın" bir parçası yapar. Gereksizce Polyannacılık yapmaz. Tam tersi gerçekçidir, mücadelecidir. Bir tökezlediği yere dikkat eder ki bir daha tökezlemesin. Tekrar düşebilir, ama her düşüşü farklı bir sebeptendir en azından. Takdir edilesi, örnek alınası kategori.

Kimi var düşer düşer durur, ama hep aynı şekilde yürür. Her ama her seferinde aynı ya da çok benzer taşlara takılır. Kendisi kusursuzdur aslında. Onu düşüren taşlar suçludur. Taşa lanet eder, hayata kahreder, düştüğü yerde bir müddet kalıp ağlar sızlar, kendine acır, acındırır. "Yahu ayağımı azcık daha kaldırıp da geçeyim şurdan, belki bu sefer düşmem" demez. Etrafında hep yardım edecek, elini uzatıp kaldıracak birileri vardır ve olmuştur çünkü. Onlara sırtını dayar, yaşaar gider. Onlar hayatından çıkarsa da yenilerini bulur, dert değil. Kaçılası kategori.

Kimi düşmüştür, düştüğünün farkına varmaz. O derece aptal. Kendini dört ayaklı mahluk zanneder, ööyle sürünerek devam eder dört ayak üzerinde. Görmezden gelinesi kategori.

Kimi düşer, düştüğü yerde sürünür, sürünmekten mazoşistçe bir zevk alır. Üstelik çok da derine düşmemiştir ama öyle zanneder, bunu marifet sanar. "Loser" edebiyatı yapmaktan memnundur. Etrafın içini bayar, ya da etrafı zaten bayık insanlarla çevrilidir. Ergenlik bunalımını bir ömre yaymış, büyümemekte direnen, "dipteyim sondayım depresyondayım" şarkılarıyla yaşayan, ama belli ki gerçek ve ciddi bir sorun yaşamamış bir kitle... Acınası, gülünesi kategori. Ya da Saw/Testere film serisindeki gibi hayatının kıymetini anlaması için bir güzel işkence edilesi kategori.

Belki de bunların hiçbiri yapılası değildir. Çocukluktan yanlış yetiştiriliyoruzdur, düştüğümüz zaman takıldığımız taşa "ıh, döverim seni pis taş" diyen ebeveynler tarafından? Aslında o ebeveynlik kafası düzeltilesidir ki birinci kategoriye doğru evrilinsin..

Nitekim, elmas yontulmadan insan da yanılmadan güzelleşemez (Konfüçyüs).